
KURBAN BAYRAMI’NDA İKİ KOÇ
Çocukluğumdan beri, daha doğrusu aklımın erdiği yıllardan bu yana dini bayramların ayrı bir önemi var bizim aile de. Bizde Bayram demek; “Birlik, Beraberlik, Sülâlenin bir araya gelmesi” demek. Arada kaç kilometrelik mesafe olursa olsun, bayram gününde amcam,dayım,halam, teyzelerim ve öteki yakın akrabalar bizde buluşurdu. Çünkü adettir, sülâlenin en büyüğü neredeyse oraya gidilirdi. 99 yaşında hakkın rahmetine kavuşan Hamide haminnem (lakabı Osmanlı) bizde kaldığı için bayram günleri bizim ev uğrak yeri olurdu. Bu vesileyle de hısım akraba birbirinin yüzünü görürdü.
MAKALE // 2013 // Mustafa TOGA // 055
Ailenin ekonomik durumu ne olursa olsun bayram gelmeden önce kaldığımız konak baştan başa badanalanırdı. Annem, her bayram baklavanın yanı sıra mutlaka suböreği ve içli köfte de yapardı. Bayılırdık böreğe, tatlıya. Bayram gününü iple çekerdik.
Tepeden tırnağa yenilenirdik. Benim ve 7 kardeşimin bayram elbiselerinin çoğunu annem dikerdi. Her bayram yeni birşeyler yapmayı başarırdı. Sonra yeni ayakkabılar, yeni çoraplar alınırdı.
BAYRAM HARÇLIĞI
Bayram harçlığı demek bol harcama demekti. Çünkü bayramda ceplerimiz bozuk para dolardı. Babam gün başına bir lira verirdi. Diğer akrabalardan da gelirdi harçlık. Harca harca bitmez! Babam bazen bayramlarda Kadirli'ye yada Adana’da kurulan panayırlara götürüdü. Dönme dolaba biner, pamukşeker, gazoz, simit alırdık, yine de harçlığımız bitmezdi.
Hiç unutmam..! Bir bayram günü Faydalı köyündeki Ahmet dayım (biz ona cimri dayı da derdik) elini öpen ağabeyime, çıkartıp bir kağıt para verdi. Hepimiz için ağabeyimin avucuna harçlık diye konan ilk kağıt paraydı bu. Dilimiz tutuldu sanki. Olacak şey miydi? Koskoca beş lirayı ona veriyorlardı. Şaşkınlıktan ağabeyim, teşekkür etmeyi dahi unuttu. Parayı geri uzattı, ‘ Hiç değilse yarısını ver dayı! ’ dedi. Nasıl gülmüştü dayım, parayı geri ağabeyimin eline koyarken. O gün bugün ailede hâlâ her bayram kahkaha ile anlatılır bu olay.
Kurbanda, babam her zaman iki koç alırdı. Biri ninemin, diğeri bizimdi. Bayramın ilk günü nineminki, ikinci günü ise bizimki kesilirdi.
Her bayramda, evin erkekleri bayram namazını kılmaya camiye gittiklerinde ninem biz küçükleri etrafına toplar, bayram hakkında bilgiler verirdi. “Kurban Bayramı, İslâm dininin en önemli iki bayramından biridir çocuklar. Nasıl ki Ramazan Bayramına, oruç ayının bitmesiyle birlikte ağzımız tatlansın diye şekerli şeyler yememizden dolayı ‘ Şeker Bayramı da’ deniyorsa, ‘Kurban Bayramı da’ adını, Allah için koyun, deve,sığır cinsinden hayvanlardan birini kurban kesmekten alır” derdi.
Sonra devam ederdi anlatmaya : ‘ Hz. İbrahim’in erkek evlâdı yokmuş. Karısıyla birlikte her gece, bir erkek evlât vermesi için Allah’a yalvarırlarmış. Bir gün bir melek gelmiş. ‘ Allah-u Talhan’nın mesajını getirdim size. Bir oğlunuz olacak ama çocuk akıl-bali yaşına gelince en sevdiğiniz şeyi Yüce Yaradan için keseceksiniz’ demiş. Derken günler-haftalar-aylar geçmiş ve Hz. İbrahim’in oğlu İsmail dünyaya gelmiş. O günden sonra anne baba ve tüm aile neşe içerisinde, çok mutlu yaşamaya başlamışlar.
Mustafa oğlu Okan, Celil oğlu Batuhan, Ayşegül oğlu Berkay, Behiye kızı Simge, Osman kızı Dilara
HZ. İBRAHİM’İN OĞLU İSMAİL
Ninem arada bir konuşmasına ara verir, anneme ‘ Kızım..! çocukların ağızı kurudu içecek birşeyler getir, ya da benim sandığımdaki bayram şekerlerinden biraz çıkarda ağızları tatlansın’ derdi. Dikkatimizi dağıtmamak için öykü, masal anlatırken yüz mimiklerini çok iyi kullanırdı. Sonra kaldığı yerden hikâyesine devam ederdi. ‘ İsmail 10 yaşına geldiğinde aynı melek yine gelmiş ve Hz. İbrahim’den sözünü yerine getirmesini istemiş. Hz. İbrahim de en sevdiği 10 devesini keseceğini söyleyince. - ‘ Hayır…! ’ demiş Melek ‘ En sevdiğin şeyi yani oğlun İsmail’i kesmelisin.’ Hz. İbrahim, oğlu İsmail’in gözüne bakmış. İsmail; ‘ Baba, Allah’a verdiğin sözü yerine gerir, ben hazırım’ demiş. Oğlunu da alıp dağa çıkan Hz.İbrahim, İsmail’i yere yatırıp kesmek istemiş ama bıçak kesmemiş. Hz. İbrahim sinirlenmiş ve bıçağı taşa vurmuş taş boydan boya yarılmış. Bu arada gökten, bir koçun boynuzlarından tutmuş olan iki melek uçarak yanlarına gelmiş.
‘ Ey İbrahim, sen yükümlülüğünü yerine getirdin. Bu açık bir imtihandı başardın. Artık oğlunun yerine, Allah için bu koçu kurban edebilirsin’ demişler. Böylece Müslümanlar her yıl Allah’a yalvarmak ve yakınlaşmak niyetiyle kurban keserler, derdi ninem. Hali vakti yerinde olanların da mutlaka hacca gitmelerinin gerektiğini vurgulardı. Kurban bayramı, Hac ibadetinin zirvesidir. Minâ’da hacıların hakikati arama ve Allah’a ulaşma coşkusu yüzlerinden okunur. Allah’ın aşkına tutkun insanlar, büyük bir coşku ve şevkle ihlâs’ın göstergesi olarak en sağlam bir hayvanı seçip, kurban etmeye çalışırlar, derdi. Konuşmasının uzamasından dolayı sıkılmadığımız kanaatine varınca anlatmaya devam ederdi.
KURBAN BAYRAMI, HAC İBADETİNİN ZİRVESİDİR
Kurban, Zilhicce ayının 10. günü başlayan ve dört gün süren bir bayramla kutlanır. İlk üç güne nahr günleri denir ki, bu günlerde kurban kesilir. Birinci gün fazilettir, hemen bayram namazından sonra kesilir. Kurbanın hükmü kan akıtmaktır, hayvan boğazlanmazsa kurban kesilmiş olmaz.
Kurban, şahıs için sünnet-i ayndır, yani ev halkından biri keserse diğerlerinden borç düşer. Kurban hür, mukim, müslim, zengine vaciptir. Zengin demek, temel ihtiyacı dışında en az 200 dirhem gümüşe sahip kişi demektir, yani asgari geçim ücreti dışında en az sekiz bin tl veya buna mukabil mal demektir.
Kurban ancak koyun, keçi, deve, sığır cinsinden hayvanlardan olur. Koyun ve keçi 1 yaşında, deve 5 yaşında, sığır 2 yaşında olacaktır. Her kurban bir kişiliktir, ancak deve, manda ve sığırı 7 kişi ortak kesebilir.
Kurbanlık hayvan şaşı, topal, boynuzsuz, kulağı yarık, bir iki dişi eksik olabilir fakat kör, dişsiz, kulaksız, memesiz, hasta olursa kesilemez.
Bayram namazından sonra hayvan kıbleye yatırılır. Bu sırada eziyet edilmez, çekilmez, sürüklenmez. Keskin bir bıçakla kesilir. Keserken Bismillahi Allahu Ekber, denilmezse, eti yenmez. Hayvanı sahibi keser veya bir vekile kestirir. Boğazlama bir hamlede yapılır, hayvana acı çektirilmez.
Kurbandan önce hayvanı kırkmak ve kestikten sonra etini, postunu satmak mekruhtur. Kesimden sonra etin üçte biri sadaka olarak dağıtılır, Kurban derisi tuzlanarak kurumlara verilir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini emretmiştir. (1)
Kurban kesim işlemi bittikten sonra bayramın ilk günü genellikle etlerin düzenlenmesi, dağıtılmasıyla geçer, mezarlığa gidilir, akşama doğru bayram ziyaretleri yapılır. Bayramda mutlaka küskünlerin barışması gerekir derdi, mekânı cennet nineciğim.
Hey gidi günler hey…! Ne güzeldi eski bayramlar.
İnşallah bu Kurban Bayramında da yine tüm sülâle bir araya geliriz.
Küskünlerin barıştığı, sevenlerin bir araya geldiği, rahmet ve şefkat dolu günlerin en değerlilerinden olan Kurban Bayramı tüm islâm alemine mübarek olsun.
(1) : Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığı resmi websitesinden alınmıştır.
.jpg)
